
Dr. D. Eray GÜÇLÜER – Times of Defence GYY – 17 Mart 2025
Savunma politiği güvenlik yaklaşımlarının bir boyutu olarak şekillenir. Günümüzde İdealist, Realist, Neo-Realist, Liberal, Marksist, Eleştirel ve İnşacı güvenlik yaklaşımları ön plana çıksa da insanlığın var olduğu tarihten itibaren güvenlik anlayışı idealizm ve realizm arasında gidip gelmektedir. İdealizm kavramı uluslararası politikada devletler arası ilişkilerin etik ve değerler etrafında geliştirilmesini ifade eder. Bu yaklaşımda hukuk, ahlak ve insani değerler temelinde uluslararası güvenliğin şekillendirilmesi öngörülmektedir. Buna karşı realist yaklaşım uluslararası ilişkilerin güç ekseninde şekilleneceğini belirtmektedir. Realizm güç unsuru olarak da askeri güç üzerinde durmaktadır. Çünkü realizme göre uluslararası sistemde askeri gücü elinde bulunduran devletler güvenliklerini diğerlerine oranla daha iyi sağlayabilirler. Uluslararası normların olmadığı bir sistemde ancak askeri gücü maksimize eden devletler sistem içinde kalabilirler.
MEVCUT KÜRESEL SİSTEM
Birinci dünya savaşından sonra insanlığın geniş çaplı kitlesel ölümlere yol açabilecek savaşlardan korunabilmesi için idealist mantıkla ahlaka ve hukuka dayalı uluslararası kuruluşların teşkil edilmesi çabaları olmuşsa da sonuç alındığını söyleyebilmek mümkün değildir. 1920’de kurulan Cemiyeti Akvam küresel sistemi ikinci dünya savaşından koruyamadığı gibi 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler de dünyada kalıcı barış ve huzuru sağlayamamıştır. Bunun yanında Avrupa Birliği ve NATO gibi uluslararası kuruluşlar da diğer bölgesel kuruluşlar gibi günümüzde giderek etkisizleşen ve fonksiyonlarını yitiren yapılar haline dönüşmüşlerdir.
Dolayısıyla uluslararası ilişkilerde gücün ve özellikle askeri gücün egemen olduğu realist anlayışın her zamankinden daha fazla ön plana çıktığı bir dönemi yaşamaktayız. Bundan sonra da uluslararası sistemdeki en güçlü aktörlerin sistemin kaderini belirleyeceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ve buradaki güç kavramının temelini askeri gücün oluşturduğunu da ayrıca belirtmek isterim. Askeri güç diğer milli güç unsurlarının gelişmesinin ana zeminini de teşkil etmektedir. Askeri gücünüz ve askeri teknolojileriniz varsa ülkenizi koruyabilirsiniz. Daha da ötesi askeri gücünüzle milli çıkarlarınızı koruyabilir, milli hedeflerinize ulaşabilirsiniz. Milli çıkarlar korunabilir ve milli hedeflere doğru yürüyebilirseniz başta ekonomi ve teknoloji olmak üzere diğer milli güç unsurlarınızı daha ileri seviyeye taşıyabilirsiniz.
SAVUNMA SANAYİ VE MİLLİ GÜÇ KAPASİTESİ
Ülkelerin milli çıkarları ve milli hedefleri sadece ana karaları ve varsa deniz yetki alanlarıyla sınırlı değildir. Örneğin Türkiye’nin Somali kıta sahanlığında petrol ve doğal gaz arama anlaşmaları yapabilmesi için öncelikle askeri gücüyle Somali kıta sahanlığında yürüteceği faaliyetlerin güvenliğini sağlayabilme kabiliyetinde olması gerekir. Bu kabiliyet Türkiye’de olduğu için Somali’de bulunabiliyoruz. Aynı şekilde Libya’da bulunabilmemizin sebebi de askeri güç kapasitemizin yüksek seviyede olmasındandır. Ukrayna savaşında ABD’ye karşı Montrö’yü uygulayabilmemiz de askeri kapasitemizden kaynaklanmaktadır.
Veya Suriye’nin şekillendirilmesi ya da Irak’taki terör varlığının ortadan kaldırılması ile kalkınma yolu projesinin hayata geçirilmesi hep bu sebeptendir. Savunma sanayinin bir diğer özelliği de alternatifsiz olmasıdır. Kritik savunma teknolojilerine siz sahip değilseniz para verseniz de sahip olamıyorsunuz. Çünkü karşı güç sizdeki bu boşluğu size sahip olarak doldurabileceğini çok iyi biliyor. Bu nedenle savunma gücünün temelini oluşturan savunma teknolojileri ülkenin bekası için hayati önemdedir. Savunma sanayi ülkelerin milli sanayilerinin gelişmesinin de itici motoru olmuştur. Bu bağlamda Türk savunma sanayinin gelişmesi aynı zamanda milli sanayimizin gelişmesini de sağlamaktadır.
TÜRKİYE’NİN SAVUNMA SANAYİ GELİŞİMİ
2000’li yılların başında sadece klasik mermi ve diğer bir kısım mühimmatı kapsayan yaklaşık 800 milyon dolarlık savunma ihracatına karşın milyarlarca dolar ithalat yapan Türkiye artık süreci tersine döndürmeyi başarmıştır. 2023 yılındaki savunma ihracatı beş buçuk milyar dolar olarak gerçekleşmişken 2024 yılında bu rakam 7 milyar 154 milyon dolara çıkmıştır. 2025 yılında savunma sanayi ihracatının 10 milyar doların üzerine çıkması beklenmektedir. 2024 yılında yurt dışına 7 milyar 154 milyon dolarlık ihracat yapılmışken başta TSK olmak üzere yurt içindeki kurum ve kuruluşlara yapılan satış 40 milyar doların üzerinde gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin 2025 yılı savunma bütçesinin 40 milyar dolar olduğu düşünüldüğünde ihtiyacımızdan fazlasını üreterek ihraç ettiğimizi ve böylece savunma eşiğini aştığımızı görmekteyiz. Halen ülkemiz silah ve savunma ihracatında dünyada 11. sırada yer alırken, SİHA ve radar sistemleri gibi savunma ürünlerinde dünyada ilk dört içerisinde yer almaktadır. Bütün bu yaşananlar Türkiye’nin modern güvenlik politikalarının oluşturulmasında, ülkemizin savunulması ve milletimizin bekasının sağlanmasında ümit verici gelişmelerdir. Bunun da ötesinde dünyanın neresinde olursa olsun milli çıkarlarımızın koruması ve milli hedeflere ulaşması mümkün hale gelebilmiştir.