,, ---
“Teknolojiyi Türkleştirmek” yani teknolojiyi Türk’ün kendi has yerli ve milli malı haline getirmek, başta askeri alan olmak üzere, siyasi ve ekonomik birçok açıdan etki yarattığı gibi sosyo-psikolojik açıdan da etkisi olur. Bu etki, en son “Türkiye’nin KAAN”ı sonrasında da görülüyor.
Malum olduğu üzere, devletin varlığı için ülke (toprak), millet (insan topluluğu) ve bağımsızlık (egemenlik) gerekiyor. Bu üç unsurun “tanınması” (kabul edilmesi) için siyasi-diplomatik çabaların her zaman yeterli olmamasından dolayı, “askeri” güç unsuru da olmazsa olmaz. İbn Haldun’un ifadesi ile “Devlet kurmak, bir fikir ve bir işe çağırmak gibi insanları bir araya toplamak için gerekli olan her iş müdafaa ve himayeye dayan[ır]” (Mukaddime, I, s. 323).
İşte bu noktada KAAN kritik bir öneme sahip. Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla geliştirdiği uçakların ilk uçuşlarından HÜRKUŞ, TB2, AKSUNGUR, AKINCI, KIZILELMA, HÜRJET, TB3, ANKA-3’ten sonra, son halka KAAN. İlk fikir 2010’de ortaya çıkıyor, kavramsal tasarımı 2013’te bitiyor, resmi başlangıç 2018ve nihayet 21 Şubat 2024’te ilk uçuşunu yapıyor. Böylece Çin’in 20 yılda, Rusya’nın 10 yılda yapabildiğini Türkiye 2 yılda başarıyor ve KAAN ile Türkiye, F-22’den (ABD), F-35’ten (ABD), Su-57’den (Rusya) ve J-20’den (Çin) sonra 5. nesil uçak üretebilen 5 ülkeden biri potasına giriyor.
Düşmanın pasif ve aktif radar sistemlerine yakalanmadan görev yapabilecek vestealth teknolojine, LPIR kabiliyetine, artırılmış durumsal farkındalık ve sensör füzyonu kabiliyetine, seyir ve yüksek manevra kabiliyeti gibi birçok teknik kabiliyetlere sahip olacak olan KAAN’ın havada üstünlük sağlamak için önünde engel yok.
Bu tarz bir öneme/çerçeveye sahip olan ve bu yönüyle Türkiye’nin milli savunmasında son halka olarak KAAN ile Türkiye kendi kendine yeter olma noktasında çok önemli bir mesafe kat etmiş durumda. Bunun Türk toplumunda olumlu anlamda sosyo-psikolojik etkileri olduğu aşikâr.
Bir kere, devlet kurmak (devleti ayakta tutmak) için (İbn Haldun’un işaret ettiği üzere) “bir nesilden gelenlerin [milletin] bir araya toplanarak bir kuvvet, kudret ve üstünlük sahibi olmaları ve bir ideal etrafında toplanmaları” (s. 373) gerekiyor. Bunun halihazırdaki en önemli katkı aracı KAAN’dır. KAAN, Türk toplumuna, kurulu olan devletin daha üst seviyelere çıkabileceğine dair köklü bir inanç aşısı hüviyetinde. Bunun da öncesinde KAAN, “taklit” ve “benzeme”ye dayalı aşağılık duygusundan kurtulmak için yeni nesle uzatılan önemli bir halat! KAAN, İbn Haldun’un “Yenilmiş milletler giyim ve kuşam, mezhep, diyanet ve başkaca hal ve itiyatlarında kendisini yenen millet ve hükümdarları örnek edinirler.” (s. 374) dediği durumlardan(uçarak) çıkış bileti! Dolayısıyla KAAN, yaklaşık 200 yıllık “geride kalmışlık” psikolojisinin yıkılması, herhangi bir çabanın Yeşilçam sinemasında alay konusu olunmasının ve toplumun yeteneklerinin yok sayılmasının sonu ve yerine Türk toplumunun özüne güven duymasının en önemli somut adımlarından biri.KAAN’ın başmühendisinin ifadesi ile KAAN, “içimize sindiremediğimiz geri kalmışlığı artık bitir[me]” adımı.
Aynı zamanda KAAN, aşağılık duygusunu örtmek için geliştirilen her çeşit maskeden (en hafifi bahanelerden) de kurtulmak demek. Artık, Türk toplumu için sığınılacak bir maske yerine kendi öz saygısıyla açıkça dünyaya meydan okuyabildiği KAAN’ı ve onlarca örnekliği var. Bu nedenle artık mesele aşağılık duygusu içinde debelenip durmaktan kurtulma ile taçlanmakla kalmamış, hedef âlî kılınarak “kızılelma psikolojisi”nin yerleşik hal almasına evrilmiştir.
Avner Giladi’nin nakliyle İbn Haldun, çocuklara yönelik baskı ve fiziksel cezaları içeren eğitim yöntemlerine atıfla “Bu (şiddet) kendilerini ezilmiş hissetmelerine ve enerjilerini kaybetmelerine neden olur. Onları tembelleştirir ve yalan söyleyip samimiyetsiz davranmaya sevk eder. Yani dışarıya yönelik davranışları, düşüncelerinden farklı olur… Böylelikle aldatmayı ve hilebazlığı öğrenirler. Bu onların alışkanlığı ve kişiliği haline gelir. Toplumsal ve siyasi teşkilatlanmanın beraberinde getirdiği ve insanı insan yapan özelliklerini yani kendilerini ve evlerini koruma ve savunma isteklerini kaybeder ve başkalarına bağımlı hale gelirler”(İslam’da Çocukluğun Tarihi, s. 14-15.) der.
İşte bunların sonucu olarak, çocukluktan beri (başta eğitim yoluyla olmak üzere her çeşit yollarla) geliş(tiril)en “bizden bir şey olmaz” kodlamalı “önyargılar/baskılar” artık KAAN vesilesiyle tam anlamıyla kırılıyor ve kızılelma psikolojisi ile de (Temel Kotil’in vurgularına göre) “F-16’yı cebinden çıkaracak”, “Eurofighter, F-16 ve Rafale uçaklarına teknolojik üstünlüğünden”, “F-22 ve F-35’ten daha üst bir teknoloji olmasından”, “havacılıkta Fransa’yı da Almanya’yı da İngiltere’yi de geçecek olmamızdan” yeni nesiller için (kendi ifadeleri ile) “dünyaya yargı dağıtma” imkanı doğuyor.
Teknofest gibi dünya çapında beyinleri harekete geçiren mekanizmalarla, en yüksek puanla öğrenci alan Savunma Sanayi Liseleri ve (Konya Büyükşehir Belediyesi örneğindeki Kapsül gibi uygulamaları bünyesinde barındıran Sosyal İnovasyon Ajansı gibi) belediyelerin “teknolojiyi Türkleştirme” alanındaki çabaları ile yeni nesil zaten kızılelma psikolojisi içinde iken, KAAN ile ilave olarak (200 yıldır kendisine benzenilmeye çalışılan) Batı’da korku/endişe/şaşkınlık/hayret psikolojisi devreye girmiş oldu.
Yunan basınında da işaret edildiği gibi artık “savaş uçakları Türkleşiyor” ve bu Türkleşme, Türk toplumunun aşağılık kompleksinden kurtulduğunun ve kendine olan özgüveninin yerleşik hale geldiğinin de göstergesi ki bu durum, savaş uçağı yapmaktan daha önemli çünkü yetenek ile bir savaş uçağı yapılır ama özgüven ile binlerce savaş uçağı yapan nesiller oluşur. Milli savunmamız için bu yeni nesillere selam olsun!