,, ---
23 Kasım 2024 Cumartesi
Etrafımız ne yazık ki giderek bir ateş çemberine dönüşüyor. Rusya – Ukrayna Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da da yayılan bir savaş var. Milyonlarca insan savaşların her geçen gün artan çile, zorluk ve acılarıyla muzdaripler.
Bu şartlarda Ülkemizin savunması, özellikle de savunma sanayimizin daha da geliştirilmesi hayati bir önem kazanıyor.
Savunma sanayi bizim için işin birçok püf noktasını çözdüğümüz bir alan. Yeni işlerde de bu birikimle inşaAllah başarılı olacağımızı umabiliriz.
Ülkemizin savunmasına yönelik hepimizin yapabilecekleri var. Ve yapabileceklerimizin, önerebileceğimiz fikirlerin akabileceği etkin bir mecra var; güçlü bir savunma sanayii sistemimiz var.
Biz de bu yazımızda yapabileceklerin nasılı üzerinde bazı fikirler üretmeye çalışacağız.
Yapılabileceklerden savunma sanayine maddi katkı konusu son dönemde yoğun bir şekilde gündeme geldi.
Malum, kart limiti 100.000 lira ve üzeri olanlardan yılda 750 lira savunma sanayi katkı payı alınmasını da içeren tasarı çok tartışıldı.
Bu tasarıyı doğru bulanlar da olmakla birlikte eleştirenler daha çok oldu. Eleştirenlerin de büyük çoğunluğunun esasen savunma sanayinin geliştirilmesine karşı olmadıklarını ama yöntemi doğru bulmadıklarını tahmin edebiliriz. Diğer türlüsü zaten -istisnalar dışında- düşünülemez.
Konu çok tartışmaya sebep olunca paket ertelendi ve kart limiti 100.000 lira ve üzeri olanlardan yılda 750 lira alınması yönündeki özel tedbirin de tekrar gündeme getirilmemesi kararlaştırıldı.
Biz bu tasarı geri çekilmezden önce bazı tespitlerde bulunmuştuk. Bu tespitler yönteme dair de ipuçları vereceği için bunları bazı ilavelerle kıymetli okuyucularımızla paylaşalım istedik.
– İlk başta Ülkenin savunması “siyaset” üstü bir konudur. Bunun da en az iki yönlü bir anlamı var. İktidar açısından, ülkenin savunmasına yönelik adımları polemikten uzak tutacak ve iç siyasi hedeflerden arındırılmış bir yaklaşımla ele almak elzemdir. Muhalefet açısından da görüşü ne olursa olsun, bu gibi alanlarda olumlu bir ton kullanmak ve önerilen formülleri benimsemediyse bile, kendi formüllerini üretmek esastır.
Gelelim çok tartışılan yıllık 750 TL kesinti öngören spesifik tasarıya. Kanaatimizce, bu gibi detay önlemler ince ayar gerektirir ve büyük paketlerin içerisinde kendisine bir yer bulabilir. Ama büyük bir çerçeve yoksa, bu tür önlemler ana amacı unutturan birçok tartışmaya da sebep olabilir. Ayrıca, bu tür yöntemlerle uzun vadede çok kaynak toplanabilir ama kısa vadede ancak sınırlı bir kaynak oluşturulabilir.
Bu tür tedbirlerde kademelendirme de gerekir. Çünkü ayda 500,000 harcama yapanlar ile kartının bir kısmı taksitle dolu 100,000 TL limiti olanları veya limiti 100,000’in üzerinde olsa da gelir kısıtından dolayı bundan çok daha az harcama yapabilenleri bir tutamayız.
Ayrıca, bu tür tedbirlerin halkımızın da tam isabet diyeceği genel tedbirlerle birlikte düşünülmesinde fayda vardır.
Mesela, savunma sanayine destek paketinde şu hususlar da düşünülebilirdi:
– Aşırı lüks tüketim mallarına ilave bir vergi
– Yap-İşlet Devret – KOİ çerçevesinde verilen garantilerden kaynaklanan ödemelerden %1, % 2’lik bir kesinti
– Çok kâr eden sektörlerden ilave makul vergiler ve katkı.
Görüleceği üzere, önerdiğimiz tedbirlerin genel özelliği katkı için kazanan ve geliri olanlara öncelik verilmesi. Çünkü kazanana zor gelmez, gelmemesi beklenir. Ama zar zor geçineni az bir miktar bile etkileyebilir.
Bu söylediklerimiz sadece birkaç örnek ama çok iyi çalışılarak birçok farklı ve etkin kaynak oluşturulabilir.
Bu tür önlemler yatırımcıya, iş dünyasına, kâr eden sektörlere yanlış bir sinyal gönderir diye düşünenler olabilir. Bu daha çok katkının makul formüle edilmesine ve nasıl sunulduğuna bağlıdır.
Genel anlamda, özel sektör gelir kayıplarını başka yerlerden çıkarmaya çalışabilir mi? Çalışabilir. Çünkü özel sektör kârını artırmak ister. Ama kamu kesiminin görevi de özel sektöre nefes alacağı, rahat hareket edeceği alanı bırakmak ve onların işlerini kolaylaştırmak kaydıyla bu kesimin kamu kaynakları ve diğer kaynaklar üzerinden aşırı kazanç temin etmesini önlemek ve gerektiğinde onların da fedakarlık yapmasını sağlamaktır. Bu da kolay değildir ama bağımsız ve milletin kaygısını çeken ve sahayı iyi bilen etkin yapılarla şüphesiz mümkündür.
Savunma Sanayiine Katkı için Başka Ne Yapılabilir?
Savunma sanayimize, Ülkemizin savunmasına maddi katkıların ötesinde hepimizin yapabileceği çok kıymetli ilave katkılar ve yapılabilecek işler var. Maddi katkı konusunu kısmen ele aldık. Bunun ötesindeki bazı hususlara da birkaç başlık altında değinelim:
– Savunmamıza katkı veren herkesi, her kurumu özenle korumalıyız. TUSAŞ’a yapılan hain terör saldırısı hepimizde derin bir üzüntüye sebep oldu. Bunun yanı sıra bu önemli hususu da yeniden hatırlattı.
Kıymetli kardeşimiz Abdullah Çiftçi’nin de ifade ettiği üzere, bu tür saldırıların devam etmesi ihtimali var. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Tedbir gibi akıl yoktur.” hadis-i şerifini biliyoruz.
Evet, TUSAŞ ve benzeri bütün hassas mekanları ve güzide kurumları -karadan, havadan vs.- ne gerekiyorsa ilave koruma tedbirleriyle korumalıyız.
Savunmamız için çalışanları savunmamız, koruyamamamız büyük bir zaaf alameti olur.
– Savunma ve savunma sanayi alanlarında yeni fikirler üretebiliriz.
Her alanda isabetli yeni fikirler inanılmaz bir kıymete sahiptir. Özellikle de uygulanma imkânı varsa.
İHA ve SİHA üretimindeki son yıllardaki olağanüstü bir mesafe kat ettik. Bu alandaki başarımız İngilizce tabiriyle tam bir “game changer” oldu, çığır açtı, oyunu ve oyundaki rolümüzü değiştirdi. Ve bu alan, savunma ve diplomaside birçok başarımıza vesile oldu, caydırıcılığımıza da ciddi katkılarda bulundu.
Bunun gibi bazı alanlarda -bazıları kimsenin şimdiye kadar yapamadığı- önemli girişimlerimiz de var. Tüm bunların temelinde de yeni fikirler ve önerilerle onları işleyebilecek altyapılar vardır. Dolayısıyla bu kritik sürece birçok insanımız yeni fikirleriyle katkı sunabilir.
– Savunmanın en önemli unsuru olan birlik ve beraberliğimizi muhafaza için ilave gayret gösterebilir, yeni fikirler geliştirebilir ve toplum kesimleri arasında daha olumlu bir üslubun oluşmasına katkıda bulunabiliriz.
Birliğin ve beraberliğin en önemli yönü maneviyattır, karşılıklı sevgi ve saygıdır.
Belirli yanlışlardan, yanlış anlaşılmalardan ve provokasyonlardan dolayı büyük toplum kesimlerinin birbirinden uzaklaşması hatta bazen birbirine düşmesi ne yazık ki çoğu zaman ihtimal dahilindedir. Özellikle iletişim nimetinin olağanüstü geliştiği ama bu imkânın suistimalinin de belki bundan daha da ileri gittiği mevcut ortamlarda bu daha da mümkündür. Ama bu konuda atılabilecek birçok müspet adım da vardır. Özellikle diyaloğun, adalet duygusunun güçlenmesi ve her kesimin fedakarlık yaptığı bir ortamın oluşturulması hayati öneme sahiptir.
Olumlu bir ortamın oluşmasında en büyük rol de liderlere ve yöneticilere düşer. Her dönemde ama özellikle de hassas zamanlarda, toplumun nabzını iyi tutan ve politikaları bu verilerle formüle edebilen yöneticiler çok kritik önem taşırlar.
Burada bir örnek vererek yazımızı yavaş yavaş sonlandıralım. Örneğin, son dönemde gündeme gelen Lübnan’dan gelebilecek mülteciler konusunda oluşturacağımız politika veya diğer yeni açılımlar gibi kritik konular dar bir çerçevede değil hep etkin istişareyle hızla çalışılarak belirlenmesi gereken alanlardır.
Bölgemizde büyüyen çatışma ortamında Dini ve insani görevlerimizi sonuna kadar ve en güzel şekilde yapmalıyız, yapmaya da çalışıyoruz ama o bölgelerin boşaltılmasına sebep olabilecek Ülkemize doğru kontrolsüz bir iltica sürecinden de özenle kaçınmalıyız. Ki oralar boşalırsa birçok yorumcunun da ifade ettikleri gibi bu dolaylı olarak İsrail’e alan bırakmaya ve onun su-i istifadesine sebep olabilir. Bu konunun birçok detayı daha var ama yazımızın konusu bu olmadığı için geçiyoruz.
Yine ekonomik ortamın rahatlatılması, hayat pahalılığının önlenmesi ve yavaş yavaş artan gıda ve market fiyatlarının kontrolüne yönelik önlemler çok çok kritik.
Malum, son dönemde girdi fiyatları ve döviz kurları aşırı hareketli değil. Şu an iş dünyası için en önemli sorunların başında finansmana ulaşma zorluğu ve yüksek faizler geliyor. Bu tür sorunların acilen çözülmesi gerekir. Ama iş dünyasının da karşılaştıkları zorlukları -bazen de katlayarak- tüketiciye yansıtmaları çok yanlış bir yol olur.
Şu an tüketicilerin marketlerde gördüğü resmi enflasyon rakamlarının çok ötesinde yavaş yavaş artan fiyatlar; bu da sürdürülebilir bir durum değil. Girişimcilerin sosyal sorumlulukları olduğu gibi kamunun da her kesimin temel sorunlarını çözmenin yanı sıra piyasayı denetleme sorumluğu var.
Son kısımdaki tespitlerden kastımız belli ama yine de bunu arz ederek yazımızı tamamlayalım:
Bazen yetkin sosyal ve ekonomik politikalar ülkenin bütünlüğüne ve savunmasına en az fiziksel tedbirler kadar katkı sağlar.
Allah’a emanet olun.