,, ---
21 Kasım 2024 Perşembe
Meclis kürsüsünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doğrudan “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır” şeklinde açıklamada bulunması, doğal olarak gündem oldu.
Komplo Teoris(yenler)i Meselesi
1997 yılında gösterime giren, başrollerinde Mel Gibson ve Julia Roberts’ın olduğu “Komplo Teorisi” adlı bir filmdi vardır. Film, özetle dünyada yaşanan birçok olayın arkasında belli güçlerin olduğunu veya öncesince bir tezgâh yapıldığını anlatma derdindeydi. Filmin sürükleyiciliği içinde “Türkiye’de meydana gelen depremin 7.3 şiddetinde olduğu”ndan bahsetmesi ve iki yıl sonra da 1999’da Marmara Depremleri’nin olması, ister istemez “acaba” ile başlayan soruların sorulmasına neden oldu. Demek ki “filmlerin bir kısmı komplo teorisi değilmiş” dendi. Benzer “acabalar” Simpsonslar çizgi filminin “ileriye dönük” işaretleri içinde zikredildi.
Derken yakın zamanda 17 ve 18 Eylül 2024 tarihlerinde, Hizbullah tarafından kullanılan binlerce çağrı cihazı ve yüzlerce telsiz, İsrail’in saldırısı ile Lübnan’da eş zamanlı patlatıldı. Demek ki rahmetli babaannem ve birçok eski insanımızın “kendilerini TV üzerinden görürler diye” TV izlerken başlarını örtmeleri, kendilerine çeki düzen vermeleri (bilmeden de olsa) “teknolojik güvenlik” için gayet faydalı imiş; teknolojik cihazlar gayet canlı imiş!
Demek ki neymiş; vadedilmiş topraklar (arzı- mev’ûd) komplo teorisi değilmiş; bal gibi de gerçekmiş! Demek ki İbranice’de “eretzIsrael” diye bilenen ve “diyar”, “memleket”, “gurbet diyarı” ve “Kenan diyarı” diye de zikredilen ve ikinci mabed döneminde arzı- mev’ûd diye adlandırılan bir bölge varmış! Hatta, Hz. İbrâhim’e yapılan vaatte “Mısır ırmağından (Nil’den) büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar olan bölge”(Tekvîn, 15/8) dense de Hz. Mûsâ ve Yeşu’a yapılan vaatte “Ayak tabanınızın basacağı her yer sizin olacak” (Tesniye, 11/24; Yeşu, 1/3) dendiği için neredeyse ucu açık hedef/bölge var imiş!
İş Ciddi, Basiretli Kişiler Dinlenmeli
Hal böyle olunca, işin ciddi olduğunu “yeniden” hatırlamak gerekiyor. Bu nedenle bu hususta (tüm ön yargıları bir kenara koyup devletin güvenliği ve savunması için) basiretli olan kişileri dinlemek icap ediyor.
İlk olarak; ister ister Necmettin Erbakan’ın bu husustaki uyarılarına baştan sona tekrar detaylı bir şekilde bakmak gerekiyor. Siyonist rejimin arz-ı mev’ûd planının olduğunu ilk defa kim dile getirdi, emin olmak zor ama planı en önemli gündem haline getiren ve siyasetinin merkezine koyan kişinin Necmettin Erbakan olduğu hatta bu uğurda bedeller ödediği için ne tür uyarılar yaptığına devlet erkanının enine boyuna incelemesi lazım geliyor.
Enine boyuna bakmakla kalmayıp Erbakan’ın “siyonist rejim pazarlıktan anlamaz ancak güçten anlar” şeklinde en önemli ikazına göre çok güçlü bir savunma sanayiinin oluşması için daha fazla çalışmak gerekiyor (Bu nedenle mesela Selçuk Bayraktar gibi savunma sanayii müteşebbislerine laf etmenin İsrail’den yana olmak demek olduğunu bilmek gerekiyor).
Yine Erbakan’ın “her taşın altında varlar demiyorum ama hiçbir taşın altını boş bırakmazlar” lafına istinaden, tüm devlet kurumlarının birlik içinde ve planlı bir biçimde ve tüm halkın en yüksek dayanışma içinde hareket etmesi gerekiyor.
Ve Erbakan’ın yöntemi yerine farklı bir yöntem izleyen Erdoğan’ı anlamak gerekiyor. Tüm eksiklerini bir kenara koyup, artıları üzerinden devletin güvenliğine dair yapmış olduklarını ve yapmaya çalıştıklarını görmek ve ona göre tavır sergilemek gerekiyor. Erdoğan dönemi ile siyonizme karşı “buğz” döneminden “sözle mücadele dönemi”ne geçildiği hatta yer yer farklı biçimlerle “fiili mücadele imkânları”nın zorlandığını görmek gerekiyor.
Erdoğan’dan sonraki dönemde gelecek olan liderin Erbakan’ın gösterdiği hedefi ve Erdoğan’ın oluşturduğunu zemini bizzat fiilen kullanabilecek daha güçlü bir lider olacağını ve siyonist rejimi ve destekçilerini mağlup edeceğini ve böylece “adil bir dünyayı mümkün kılacağını” fark etmek gerekiyor. Yapılacak olan da bellidir: Türkiye öncülüğünde her ülkenin kendi yerli ve milli görüşüne dayalı, yerli ve milli görüşleri yok saymayan uluslararası adil sistemi kurmak!
Sonuç olarak; evet, arz-ı mev’ûd var, ama bir şey daha var: Hz. Mûsâ zamanında yapılan ahid, İsrâiloğulları’nın altın buzağıya tapmalarıyla bozulmuştur ve İsrâiloğulları her defasında ahdi çiğneyip Rablerine isyan ettiler; yine ediyorlar. Bu nedenle kendi sonlarını son sürat hazırlıyorlar da farkında değiller.
Evet, arz-ı mev’ûd var, ama Allah’ın izniyle Türkiye de var!